Sabah 7:30, 9:30, 11:30 da kalkan cipler vardı.Cocora
vadisine hiç gitmediğim için en erken cipi almaya karar verdim.Tabii onun için
6:30 da kalktım ve yürüyüş için hazırlandım.Meydana saat 7 gibi vardım ama her
yer kapalıydı.Zaten kahvaltı yapmamaya alışmıştım.7:00 gibi insanlar toplanmaya
başladı.Bende kendime bir cip seçtim ve arkasına atladım.8 kişi bindik ama enteresan
olan arkasına dışarıda asılı olarak binen 2 kişi daha vardı.Cipler williys ama
bayağı bakımlılar.Yol yarım saat sürdü.Diğer ciplerle gelenlerle beraber 12-13
kişi yürüyüşe başladık.Başlangıçta düzce olan ve yemyeşil meralar ve otlayan
inekler arasından ilerledik.2 km. sonra patika daraldı ve jangle gibi bir yerde
nehrin kenarından tırmanmaya başladık.Gerçekten görüntü güzeldi, zaman zaman
patika nehrin karşısına tahta asma köprülerle geçiyordu.Böylece çok dik olmayan
ama taşların arasında güzel bir manzara ile 2 saat yürüdük.Burada kendimi
tebrik ettim zira diğer yürüyenler 25 yaş altı olmasına rağmen yoruldular ve
sık sık mola verdiler.Ben ve 2 alman çocuk onları beklemeden devam ettik.Tabii
alman oldukları ve benim Türk olduğumu duyunca çok mutlu oldular.Hatta bir
tanesinin çok yakın bir arkadaşı Türk’müş dolayısı ile birkaç kelime Türkçe
bile konuştu (otur lan-konuşma abi gibi)Saat 10 gibi Acaime denen bir yere
geldik meğerse burada 8-10 cins humming birds varmış.Onları gördük ve
resimledik.Aslında parka giriş ücretsiz ama burada 3.000 peso gibi bir bağış
alıyorlar ve yanında orada bulunan tek bir evde bedava içecek sunuyorlar.Çok şanslıydım
çünkü Kolombiyalıların meşhur kahvaltısı burada ki seçeneklerden biri.Kahve ve
içinde beyaz peynir.Tabii ki ondan istedim(adı chocolate santafereno).Ama ben
peyniri içine atmadım yanında ısırarak yedim.Burada en kötü şey kahveyi
sormadan şekerli veriyorlar.Biraz tadı acayipti, şekerli kahve ve tuzlu
bildiğiniz bizim beyaz peynir.Neyse bana iyi geldi.Biraz kuş resmi çektikten
sonra yola devam, 1 km. bayağı dik bir tırmanışla La Montana denen yere
çıktık.Tabii bu çıkışta almanlar beni sollayıp gittiler.Bende resimler çeke
çeke çıktım.Oradan sonra 5.3 kmlik bir yolla tekrar ciplerin oraya
varılıyor,ama başka yoldan veee yokuş aşağı.En önemlisi ise bu yol üzerinde
60-80 metre uzunlukta pine trees var.Bende görene kadar pek inanamadım ama
sonra onların oluşturduğu bölgeye gelince gözlerime inanamadım.Görüntü
gerçekten etkileyici idi.Bilmiyorum ama bayağı resim çektim,herhalde
seyrederken sıkılırız.Saat 12:15 gibi yine ciplerin oraya varmıştım, hem de
sapasağlam.Yani aşağı yukarı toplam 12 km. yol yürümüştüm, tabii bacaklar
ağrıyordu azıcık.Orada bulunan diğer insanlarla birlikte cipe doluşup 10 kişi
dönüşe geçtik.Yolda 5 kişi de arkaya asıldı, ve döndük.Kendimi hemen hostele
atıp güzel bir duş aldım ve biraz çamaşır yıkadım.Onları asıp aç olan karnımı
doyurmak için Lonely Planette bahsedilen ama benim bir türlü gidemediğim Lucy
nin yerine yemeğe gittim.Çok güzel bir esnaf lokantası ve çok ucuz.Önce bir
fasulya çorbası arkasından da koca bir tabak vegeteryan yemeğini 2 bardak taze
sıkılmış karışık meyve suyuyla götürdüm.Hepsi 6.000 peso yani 3 dolar.Bana 3
gün yeter herhalde.Meydan da biraz oturup ,marketten biraz alışveriş yaptım ve
hostele döndüm.Hostelin ortak mekanında biraz maillerime bakıyım derken
Hollandalı bir çocukla tanıştım.10 aydır aylak aylak Korsika ,Peru,Ekvador ve
Kolombiya da dolaşıyormuş.Tabii ondan gerekli bilgileri hemen kaptım ve not
aldım.Bilhassa Ekvator ve Peru bilgileri bayağı işime yarar.Salento’yu terk
etmeden önce bir de gidip şu Jesus Martins’te bir kahve içeyim de içimde
kalmasın dedim ve 7:00 gibi gittim.Ben kahveden anlamam ama gerçekten çok
lezzetliydi, ayrıca çok güzel bir ambiyansı vardı.Bu günlükte bu kadar, yarın
güneye Popoyan denen bir yere yolculuk var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder