22 Kasım 2012 Perşembe

ELVADA BOGOTA


 

Bogota’ya evlada deme vakti geldi.Bugün çok merak ettiğim küçük bir kasabaya, Villa De Levya ya gideceğim.Sabah 8 gibi otelden ayrıldım ve bir taksi ile otogara gittim.Oradan Tunja ya giden otobse bindim ve 1.5 saat sonra Tunja da idim.Oradan tekrar ama bu sefer küçük bir minibüse bindim ve dura kalka 39 km lik yolu 2 saate alarak kasabama geldim.Gerçekten dedikleri gibi küçük, otogarından belli.Hemen bir taksiye atladım ve Lonely Planette çok beğenilen Recoster Hostele gittim.Gerçektende methedildiği kadar varmış.Kapıdan girince tamam dedim, huzuru burada bulurum.Reservasyonum olmadığı için yer olmayabilir düşüncesini kafamdan atarak, yani evrene kötü mesaj gitmesin diye hemen yer sordum.Resepsiyondaki çocuk azıcık İngilizce bilince işim daha da kolaylaştı.4 kişilik bir dorm da bana tek başıma yine bir yatak verdiler.Aslında insanlar buraya outdor aktiveleri için geliyorlarmış.Neyse ben eşyalarımı bırakıp 1.5 km uzaklık taki merkeze keşfe çıktım.Bu hostel merkeze uzak ama doğa içinde olması ve kuş sesleri ile birlikte uyumak isteyenler için ideal,yani ben.4-5 kişi vardı 2 de çadırlı çift vardı.Kasaba küçük ama maşallah kocaman bir meydanı var.Beykoz nüfusunu doldursan alır.İnsan bu kadar küçük kasabaya bu kadar büyük meydanı niçin yapmışlar diye düşünmeden edemiyor.Meydanın etrafında küçük,şirin bahçeli evler var.Sokakları dar ama keyifli.Resepsiyondaki çocuk yarın kapalı olacağını söylediği bir müzeyi(açık hava arkeoloji müzesi)bende vakit varken gidiyim göreyim dedim.4--5 km. miş.Yürünür dedi.Bende elimde bir harita çıktım yola.Kardeşim ne 4-5 km miş,yürü yürü bitmedi.tabii benim bacaklar daha açılmamış,anam ağladı.Neyse ki yol toprak ve etraf çok güzeldi.Müthiş bir doğa içinden en az 2 saat yürüdüm.Müzeye gelince başka bir şok, toplam 500 metrekare bir alanda dikili taşlar.Bizim peri bacaları on basar.Neyse yarım saatte gezdim ve tekrar yollara düştüm.Allahtan hava bulutlu idi,yoksa güneş altında perişan olurdum.Sağa sola bakınarak tekrar meydana geldim ve ilk gördüğüm cafeden kendime buz gibi bir bira ısmarladım.Hava kararmaya başlamıştı ve daha benim hostele kadar yokuş yukarı 1.5 km yolum vardı.Ama karnım acıkmıştı ve öğlen yemeğini de pas geçip meyveyle geçiştirmiştim.Yine lonely Planetten bulduğum basit bir restorana gittim.Adı Casa Blanca ama içi klasik bizim tahta sandalyeli ve masalı restoranlara benziyor.Zor bela kendime sebze çorbası ve sadece pilav yanı salata ve sote edilmiş mantar olan bir vejetaryan tabağı ısmarladım.Adamlar biraz şaşırdı zira orası et yemekleri ile ünlü bir yermiş.Biraz dinlenmiştim ama o biradan sonra epeyi zorlandım doğrusu.Hostele gidince bir baktım benim odada 2 yabancı.Neyse yalnızlığım sona erecek dedim ama hevesim kursağımda kaldı.Zira bu 2 amerikalı (Meksiko citylilermiş)bir gece kalıp yarın yakınlarda su sporları ve paraclyding yapılan San Gil’e geçeceklermiş.Olsun en azından bu gece horlamamla rahatsız edeceğim birileri olacaktı.Açık havada biraz muhabbet sonrası yattım zira o yol beni yormuştu.

                                                                  18/11/2012 Pazar
 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Off allah yardımcıları olsun neyse ki bi gece kalıolarmış, az çok biliyorum ben o horlamayı :))) eray