28 Şubat 2013 Perşembe

GÜNEY AMERİKA'DA 100 GÜN,TOPLAM 17.000 KM.VE DÖNÜŞ

Sabah gözlerimi açtığımda 3.5 ayın geçip gittiğine ve bugün dönüşe geçeceğime inanmakta zorluk çektim.Aslında yola çıkarken çok uzun zaman gibi gelmişti,ancak her daim olduğu gibi zaman, acı- tatlı anlarıyla benim Güney Amerika yolculuğumu da alıp götürmüş ve maziye göndermişti.Sabah biraz kafam karışık olarak kahvaltımı yaptım ve daha sonra son kez Buenos Aires sokaklarına çıktım.Akşamdan eşyalarımı hazırlamış olmanın verdiği rahatlıkla kısa bir şehir turu attım.Bu gün tatil olduğu için sokaklar bomboştu.Sindire sindire Plaza Dorrego’ya kadar yürüdüm.Burada hafta sonları kurulmakta olan sokak pazarını merak ediyordum.Ancak orada da insanlar tezgahlarını yeni yeni kuruyorlardı.Kendime sokak satıcısından bir kahve alarak, meydanın bir köşesine oturdum ve onları izledim.Saat 11:00 ‘e doğru tekrar hostelime dönerek çıkışımıyaptım ve sırt çantamı kısa bir süreliğine resepsiyona bıraktım.Av. de Mayo üzerinde bulunan bir self-servis vegeteryan lokantasında bir şeyler yedim ve Plaza de Mayo’yu son kez ziyaret ettikten sonra hostele dönerek sırt çantamıyüklendim ve havaalanı yollarına düştüm.Tabii yine halk tipi bir yöntem seçerek, hostelin bir blok ötesinden geçen 8 numaralı belediye otobüsüne binmek için durağa gittim.Sadece metal para kabul ettiklerini bildiğimden daha önceden hazırladığım metal Arjantin Pesoları ile otobüse bindim.Kocaman sırt çantamla binmek biraz zor oldu ama ben bu gezide zorluklara alışmıştım.Şehrin 35 km. dışında olan Ezeiza havaalanına belediye otobüsü ile ancak 1.5 saatte varabildim.Buda benim bu kıtada ki son maceram oldu.Saat 18:00 kalkacak olacak olan Air France uçağım için ben bilet ve pasaport işlemlerimi bitirmiş olarak saat 16:00 da hazırdım.Bir kahvede havaalanında içerek Paris aktarmalı uçağıma binerek dönüş yoluna çıktım.Sabah 11:00 de Paris havaalanına indik ve hiç beklemeden yine aynı terminalden saat 12:30 da İstanbul uçağına bindim.Güzellikler şehri ama bizim kıymetini bilemediğimiz İstanbul’a indiğimde saat Pazar günü (24-02-2013) saat 17:00’di.Yol boyu bu benim için değişik kültürlerin yaşadığı kıtada geçirdiğim günleri düşündüm.Aslında hiç hastalanmadan ve başıma bir kaza gelmeden bu süreci tamamlamış olduğum için kendimi şanslı hissettim.Çok değişik insanlar ve yerler görmüş olmanın bir tatlı mutluluğu vardı.Gerçi şimdilik bloke olmuş vaziyette pek bir şey hatırlamıyordum ama günler geçtikçe hafızamdan çıkarak beni zaman zaman o günlere götürecekleri kesindi.Sonuçta içimde bir çocukluk hayalimi gerçekleştirmiş olmanın bir huzuru da vardı.Umarım herkes bir gün benim gibi hayallerini gerçekleştirir.Tabii öncelikle istek ve kararlılık çok önemli diye düşünüyorum.Gerisi kendiliğinden geliyor.Bu vesile ile beni bu gezimde takip eden herkese mutlu, huzurlu ve bol seyahatli bir yaşam diliyorum.Bu gezi benim için bir başlangıçtı, uçakta gelirken, kafamda hemen yeni yolculukların planları ve düşünceleri dolaşmaya başladı bile.Galiba seyyahlık böyle bir şey.Ama bu dünyada da gezilecek ve görülecek çok fazla yer ve güzellikler var.Ömrüm yettiğince bu tatları tatmaya devam edeceğim.Bir başka gezimde yine birlikte olmak umuduyla…..

                                                      23-24/02/2013 Cumartesi-Pazar





 

 

23 Şubat 2013 Cumartesi

BUENOS AİRES'İN ÇEŞİTLİLİĞİNDE HERŞEYDEN BİR PARÇA VAR

Artık kurulmuş saat gibi sabah 8:00 de kalkıyorum.Nasıl olsa yolculuk, otobüs kaçırma derdi de yok.Keyifle Arjantin kahvaltımı yaptım ve bugün nereleri gezsem diye haritama bakındım.Bakar mısınız, tek derdim nereleri gezebilirim diye düşünmek.Bu geziye çıkarken de bunu hayal etmiştim.Öncelikle Buenos Aires’in adeta sembolü haline gelmiş olan Al Ateneo kitapçısına gitmeye karar verdim.Yine hostelden 9:30 gibi çıkarak Santa Fe caddesi üzerinde bulunan kitapçıya gittim.Kitapçı çok eski, zannedersem bir konser salonunda, muhteşem bir konumdaydı.İnsan içeri girince, oturup uzun süre orada oturup kitap okuyası geliyor.Üç katlı ve sahne bölümünde de bir kafesi var.Işıklandırma, dekor ve mimarisi insanı büyülüyor.Tabii bütün kitaplar İspanyolca olduğu için, kitap rafları arasında dolaşarak ve bütün katları gezerek fotoğraflar çektim.Ayrıca müzik ve film bölümleri de mevcut.Oradan çıkınca bir alışveriş bölgesi olan Palermo Soho’ya yürüdüm.Sabah saatleri olmasına rağmen caddeler çok kalabalıktı.Tabii ki siesta zamanına kadar.Bu Soho bölgesi aslında tasarımcıların yoğun olduğu bir mekan.Tabii çoğunlukla bayan giysileri üzerine.Çok miktarda özel butikler bulunuyor ve zenginler sanırım buralardan alış veriş yapıyorlar.Zira şık bayanlar ellerinde bu butiklere ait çantalarla sokaklarda dükkanların birinden çıkıp ,ötekine giriyorlardı.Arada sırada mobilya ve değişik tasarım mağazaları yok değil.Bölgenin tam ortasında da cafelerin yer aldığı bir plaza da alış verişten yorulunca kahvelerini yudumluyorlar.Tipik bayan davranışı.Öğlen sıcağı bastırınca bende yakınlarda bulunan Plaza Campana del Deserto’da bir ağaç gölgesinde yeşilliklere serilerek dinlendim.Orada haritaya bakınca, evvelsi gün pas geçtiğim Botanik Bahçesine çok yakın olduğumu fark ettim.Dinlenme sonrası oraya giderek gözlerimi uzun süredir hasret kaldığı yeşilliklere doyurdum.Dünyanın bir çok yerinden ağaç türleri ile güzel bir bahçe oluşturmuşlar, böylece biraz da serinlemiş oldum.Ayrıca bu Arjantin'lilerin ellerinden düşürmedikleri mate çayınında bitkisini de orada görmüş pldum.Daha sonra metroya binerek merkeze indim ve hostelde biraz sıcağın geçmesini bekledim.Ayrıca siesta saatlerinde bütün dükkanlar kapalı olduğu için sokaklar bile bomboş.Akşamüstü dün yağmurda pek bir şey anlamadığım San Telmo’yu tekrar görmeye çıktım.Önce San Telmo Mercado’yu ziyaret ettim.Sadece yiyecek değil, antika satan dükkanlarında olduğu büyük bir çarşı.Aslında bu San Telmo eskiden zenginlerin oturduğu bir muhitmiş, fakat bir salgın hastalık sonrası zenginler şehrin kuzeyine kaçmışlar.Daha sonraları buraya evler ucuz diye artistler ve sanatçılar yerleşmiş.Sokaklar parke taşları ile döşeli ve güzel evlerin olduğu bir mahalle.Bu mahallenin meşhur Plaza Dorrego’suna giderken yolda karşıma Museo Penitenciario adında eski bir hapishane olan müze çıktı.Hapishane ve mezarlık gezmeye meraklı ben, hemen orayı da geziverdim.Bu kısa kültür arasından sonra birsürü cafe, lokanta ve barın olduğu Plaza Dorrego’yu buldum.Hakikaten ressamlar ve sanatçılar eserlerini açık havada sergiliyorlardı.Esas Pazar günü bu meydanda antik Pazar kuruluyor ve daha sonra akşamüstü tezgahlar toplanarak, meydanı Tango yapan dansçılara bırakıyorlarmış.Söz konusu sanat olunca zevkli ve keyifli bir mekan olması kaçınılmaz oluyor.Pazar uçağım akşamüstü olduğundan belki sabah gidip biraz dolaşırım.Biraz orada vakit geçirdim ve hostele doğru yola çıktım.Yolda dün çok sakin olan Plaza De Mayo’da bugün büyük bir kalabalık toplanmış, ellerinde pankartlarla bizde ki gibi adalet istiyorlardı.Sanırım burada da haksız yere hapislerde yatan insanlar mevcut.Ana caddesi olan Av. De Mayo üzerinde bir cafede soğuk bir bira ile yorgunluğumu attım.Yine bu cadde üzerinde bulunan ve daha önce önünden geçerken insanların girmek için kuyruk bekledikleri,ama o sırada önü boş olan Cafe Tortoni de birde kahve molası verdim.Buenos Aires’in en eski cafesiymiş.Ambiyansı gerçekten hoştu.Tabii biraz pahalı bir yer.Ben sadece bir kahve içerek mekanı fotoğrafladım.Hava karardığı için artık hostele gitme vakti gelmişti.Sabah 9:30 da çıktığım yolculuğum, akşam 9 da son buldu.Hostele gelip, ayakkabılarımı çıkarınca ayaklarımın ağrısını fark ettim.

                                                                        22/02/2013  Cuma


 

 
 
 








 


22 Şubat 2013 Cuma

LA BOCA MAHALLESİ VE RENKLER

Sabah kahvaltımı yaparken Boca’ya erken saatte gitmenin iyi olmayacağına karar verdim ve görmek istediğim bir başka yer olan merkezin batısında bulunan Albasto mahallesine gitmeye niyetlendim.Biraz uzak olduğu ve sonra Boca’da yorulacağım için metroyu kullandım.Yine 9:30 gibi yollara düştüm.Burada da New york’ta ki gibi metro hatları renklerle ayrılmış.Ben kırmızı hattı alarak Pueyrrcon durağında indim.Meğer bu mahalle Yahudilerin yerleşim yeriymiş.Takkeleri ile sokaklarda dolaşıyorlardı.Ayrıca çok fazla kumaşçıdükkanı bulunuyordu.Benim asıl görmek istediğim yer, çok eski bir yapıyıbozmadan yeni ve modern bir alış-veriş merkezi haline getirdikleri Abasto denen yerdi.Gerçekten dıştan, eski halini bozmadan çok hoş bir yer yapmışlar.İçinde bütün ünlü mağazaların dükkanları var.Bizim Capitol gibi bir yer.Biraz dolanıp, fotoğraf çektikten sonra yine metro ile merkeze döndüm.Daha sonra tabana kuvvet, yürüyerek bir fakir mahallesi olan ve İspanyolca’da ağız anlamına gelen Boca’ya gittim.Yaklaşık 1 saat kadar sürdü.Aslında burası bir liman bölgesi ve limanda çalışanların oturduğu derme çatma küçük barakalardan oluşuyormuş.İşçiler gemilerden artan boyalarla evlerini rengarenk boyamışlar.Sokak duvarları grafiti ile dolu.Asıl önemli turistik sokağıCaminata denen yer.Kısa ama açık hava cafeleri ve lokantalar ile dolu.Sokaklar tango yapanlar,resim yapanlar ve tabii ki turistlerle dolu.Burayı gezip asıl merak ettiğim bu mahallenin bir takımı olan Boca Juniors’un stadına ve müzesine gittim.Müzeyi gezdikten sonra bir de stad turu aldım ve soyunma odaları dahil her yeri gezdim.Adamlar herhalde maç bileti parasından fazlasını bu yolla kazanıyorlar.Zira çok kalabalık bir insan topluluğu vardı.1905 yılında kurulmuş,sarı lacivert renkleri var ve Arjantin’in River Plate takımından sonra ikinci önemli takımı.Çok fazla şampiyonlukları var.Ayrıca Maradona bu takımın bir sembolü olmuş.Saat 17:00 gibi ancak oradan ayrıldım ve tekrar yürüyerek hostele dönüyordum ki,yolda bir tango akademisi afişi gördüm.Burada bir tango gösterisi izlemeyi çok istediğimden hemen kapıda ki adamı soru yağmuruna tuttum.Meğer bu akşam 20:30 da 1 saatlik bir gösteri varmış.Üstelik bu akademinin içinde birde tango müzesi bulunuyor.Hemen gitmeye karar verdim.Hostele dönerek biraz dinlendim ve gösteri için tekrar çıktım.Biraz erken gittim ki müzeyi de gezebileyim diye.İyi ki de erken gitmişim, zira en ön koltuktan izledim.Bina çok eski ve hoş bir mekandı.İçinde gösteri için, küçük birde salonu bulunuyordu.Tango hakkında daha önce hiç ilgim ve bilgim olmadığı için, birdeİngilizce yazı bulunmadığından sadece resimlere baktım.Saat tam 20:30 da gösteri başladı ve 1 saat kadar sürdü.Çok güzel ve hoştu.Ayrıca bir adam çok güzel tango şarkıları söyledi.Keyifli bir gösteri sonrası hostelime geri döndüm.Geceleri pek sokağa çıkmıyorum ama tango uğruna bu gece izinliydim.Yarın ola hayrola, buluruz gidecek biryerler.

                                                                    21/02/2013 Perşembe





 


21 Şubat 2013 Perşembe

BUENOS AİRES KAZAN BEN KEPÇE

Sabah saat 8:00 de uyandım, hostelde kahvaltımı yaptıktan sonra, Buenos Aires haritasını açtım ve nereye gidebilirim diye biraz bakındım.Havanın bulutlu olduğunu düşünerek açık alanları bol gezmeli bir yol güzergahıyaptım.Zira çok güneş altında açık alanda yürümek pek hoş olmuyor.Merkezin kuzey- batısında parklarında bol olduğu uzun bir parkur beni bekliyordu.Hostelden saat 9:30 gibi çıktım ve 9 Temmuz Caddesinden(Av.9 de Julio) kuzeye yani Recoleta mahallesine doğru ilerledim.Önce yolumun üzerinde bulunan, bir çok ünlü opera sanatçısını ağırlamış olan Teatro Colon opera binasını gördüm.Daha sonra yola devam ederek bu mahallede mutlaka görülmesi gereken Recoleta Mezarlığına vardım.Zira Arjantin’lilerin divası olan Eva Peron’un mezarı burada bulunuyordu.Yine birbirinden güzel mermer mezar evlerin arasından sonunda Eva Peron’un mezarını buldum.Her daim taze çiçeklerle süslü, siyah mermerden bir mezar.Fotoğraflar çekildi ve Av. Del Libertador Cad. alt kısmında bulunan parka doğru yola çıkıldı.Yol boyu o kadar çok heykel ve plazadan geçtim ki, hepsinin fotoğraflamaya kalksam hafıza kartımda yer kalmayacaktı.Bir süre sonra uzaktan bile dikkati çeken,paslanmaz çelik ve alüminyum karışımı bir malzeme ile yapılmış kocaman bir çiçek (Floris Generis) karşıma çıktı.Bütün çiçekleri temsilen yapılmış dev bir metal çiçek.Onun hemen karşısında bulunan Japon Bahçesini daha önce La Serana’da gördüğüm için, vakit kaybetmemek için pas geçtim.Ayrıca hemen yakınlarda bulunan hayvanat bahçesi ve botanik bahçesini de pas geçtim.Zira asıl görmek istediğim Eva Peron Müzesine biran evvel varmak istiyordum.Giriş ücretini ödedikten sonra mütevazi bir 3 katlı evde bulunan müzeyi gezdim.Kadını özel eşyaları, özellikle elbise,şapka ve çantaları sergileniyordu.Anladığım kadarıile her bayan gibi giyimine önem veren birisiymiş.Bir taraftan da duvarlarda, yaptıkları ve konuşmaları videodan gösteriliyordu.Yazık ki kadın çok genç yaşta, 33 yaşında hayata veda etmiş.Oradan çıktıktan sonra büyük parkların ve orada bulunan küçük göllerin arasından yürümeye devam ettim.Ancak yürüyen bir tek ben vardım.Çok kalabalık bir insan grubu, ya koşuyor,ya bisiklete biniyor,ya da paten kayıyordu.Herhalde siesta vakti olduğu için gerçekten parklar çok kalabalıktı.Bir müddet sonra Buenos Aires Hipedromu’nun yanından geçtim.Çok eski ve güzel binaların bir tarafı tribün, yola bakan tarafı ise lokanta ve cafelerden oluşuyordu.Nihayet son durağım olan, bütün binaların ve kaldırımların bile kırmızı ateş tuğlasıile yapıldığı Barracas de Belgrano mahallesine vardım.Buranın hemen yakınında bulunan Çin mahallesine de şöyle bir göz attım.Hakikaten çin işi her şeyin satıldığıdükkanların ve Çinliler için özel marketlerin bulunduğu bir mekan.Kalabalıktan yolda yürünmüyordu bile.Arjantinliler de merak salmış bu çin malı işine.6 saate yakın yürümekten ayaklarım ağrımaya başladığı için biraz ötede bulunan metro ile 6 saate gittiğim yolu 30dk. da geri döndüm.Karnım aç olduğu için bir pizzacıdan paket pizza alarak hostele dinlenmeye gittim.Yemeğimi yedikten ve biraz dinlendikten sonra saat daha erken olduğu için, yakınlarda ki San Telmo mahallesine gitmeye niyetlendim.Ancak ben yola çıktıktan bir süre sonra sağanak yağmur yine beni yakaladı.Biraz bakındıktan sonra Hostele biraz ıslanmış olarak geri döndüm.Ama ben artık bunlara alışmıştım.Yarın da merkezin güneyinde bulunan ünlü Boca mahallesini ziyaret edeceğim, tabii hava izin verirse.Ben bunlarıyazarken yağmur bütün şiddeti ile yağmaya devam ediyor.

                                                            20/02/2013 Çarşamba











 
 

20 Şubat 2013 Çarşamba

SON DURAK BUENOS AİRES

Bereket yan koltuk boştu.Bütün yol boyu klimanın altında kurumaya çalıştım.Gece çaktırmadan ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkartıp biraz olsun kurumalarını sağladım.Şiddetli yağmur bütün yol boyu devam etti.Ben de arada sırada fırsat buldukça uyumaya çalıştım.Saat öğlen 12:00 de varmasıbeklenen otobüs herhalde yağmur nedeni ile saat 14:00 de Buenos Aires’e vardı.Yağmur hala çiselemeye devam ediyordu.Otogarda bulunan bir enformasyon bürosundan harita alarak, hostellerin bulunduğu yeri sordum.Yürüyerek gidilemeyeceğini ve metroyu kullanmam gerektiğini anladım.Büyük şehirlerde insan oryantasyonunu daha zor sağlıyor.Neyse metroyu bularak bir bilet aldım ve 5 durak sonra buranın merkezi olan Avenue de Mayo’da indim.Metrodan çıkınca sanki kendimi birden New York’ta filan zannettim.Görüntü çok benziyordu.İşlerine koşuşturan insanlar,yüksek binalar,devamlı bir trafik ve korna sesi.Bu sosyetik cadde üzerinde hostel olmayacağını düşünerek bir arka sokakta yürürken karşıma bir hostel (B.A. Stop Hostel) çıktı.Şansımı deneyeyim dedim ve zilini çaldım.Önce rezervasyonum olup olmadığını sordular.Daha sonra yatakhanelerde yer olmadığını ve tek kişilik oda olduğunu söyleyince, ben pahalı olacağını düşündüm.Fakat müdür kılıklı bir kadın benim halime acımışolacak ki günlüğü 320.00 pesoluk yeri bana 4 gün kalacağımı söyleyince günlüğü 130.00 pesodan(23 dolar) verdi.Hem de banyosu içinde ve kahvaltı dahil, bir de üstelik çok merkezi.Böylece Güney Amerika gezimin son günleri krallar gibi geçeceğe benziyor.Hemen bir duş alarak üstümdeki nemli giyeceklerden kurtuldum.Sonra biraz keşif gezisine çıktım.Gerçekten bir ucunda Milli Kongre Binası(National Congress Building), diğer ucunda Plaza de Mayo meydanı ve hükümet binasının(Goverment House)bulunduğu yaklaşık 2km.lik Av. De Mayo, Buenos Aires’in en önemli caddesi.Orayı baştan sona yürüdüm ve hükümet binasının arkasında bulunan Plata Nehri kıyısında ki Puerto Madero’ya gittim.Burası eskiden liman olarak kullanılıyormuş.Fakat şimdi eski halini koruyarak çok güzel bir gezi yeri haline getirmişler.Eski kırmızı tuğladan yapılmış liman binalarına şimdi çok güzel ve özel restoranlar yerleşmiş.Hava kapalı ama yağmur durmuş olduğu için benim için de güzel bir yürüyüşoldu.Böylece şehir ile ilgili oryantasyonumu sağlamış oldum.Bir yerlerde karnımı doyurduktan sonra hostele döndüm ve yazamadığım yazılarımı ve maillerimi yazdım.Bu güzel şehri keşfetmek için önümde yeterli vakit var.

                                                                            19/02/2013 Salı





 
 


























 

ARJANTİN TARAFINDAN İGUAZU ŞELALELERİ

Bugün şu İguazu şelalelerini birde Arjantin tarafından göreyim dedim.Sabah hostelde kahvaltımı yaptıktan sonra yakın olan otogara giderek Milli parka giden otobüslerden birine saat 9:20 de bindim.Her 20 dk. bir otobüs kalkıyor zaten.Yaklaşık 30dk. sonra milli parkın giriş kapısına geldik ve giriş ücretini ödedikten sonra enformasyon bürosundan bir harita alarak inceledim.Burada daha çok yürüyüş parkuru ve görülecek mekan varmış.Bir alt parkur ve birde şelaleleri üstten görebildiğin üst yürüyüş parkurları bulunuyor.Mekan o kadar büyük ki, içinde küçük bir tren bile çalışıyor.Büronun hemen yanında bulunan bir yerden şelaleleri yakından görmek için saat 11:45’e bot gezisi biletimi de aldım.Güneşli ve nemli bir havada yürüyüşe başladım.Bota bineceğim için önce alt yürüyüş yolunu seçtim.Parkurların bazı noktalarında tuvaletlerin ve yemek içmek için cafelerin olduğu istasyonlar yapmışlardı.Oralarda dinlenerek ve fotoğraflar çekerek bota bineceğim yere geldim.Sırtımıza bir can yeleği ve birde eşyalarımızı içine koyacağımız bir naylon torbalar verdiler.İyi ki de vermişler,zira botlaşelalelerin altına kadar girip bottakileri ıslatmak bu işin özelliğiymiş.Sanki elbiselerimle duşa girmiş gibi donuma kadar ıslak bir halde bottan indim.Tabii kurumak için devamlı güneşli yerlerden yürüdüm.Tam kurumaya yüz tutmuştum ki, bu sefer de korkunç bir yağmur başladı ve ben sabah yaptığım duşla birlikte 3.cü kez sırılsıklam ıslandım.Islak olarak üst parkuru da tamamladım.Millet bildiği için hep mayoları ve bikinileri ile gelmişlerdi.Yağmur onları pek etkilemedi.Ben akşam otobüse böyle nasıl bineceğimi düşünerek, hafif ıslak vaziyette tekrar otobüsle şehre döndüm.9:45’te girdiğim parktan 15:15’te çıktım.Yaklaşık 6 saat şelalelerde vakit geçirmişim.Saat 17:45’te Buenos Aires otobüsüne bineceğim için, önce aç olan karnımıdoyurdum.Sonra hostele bıraktığım büyük sırt çantamı almaya gittim.Bu sırada tekrar çok şiddetli bir yağmur başladı, hostelin karşısındaki bir dükkanın önünden karşıya geçip hostelden çantamı bile uzun süre alamadım.Yağmur biraz hafifleyince ancak hostelden çantamı alabildim.Bu yağmur beni Buenos Aires’e kadar hiç bırakmadı.Bereket otogar hostele çok yakın olduğu için ve zaten hafif ıslak olduğumdan, biraz daha ıslanarak otobüse bindim.Bütün yol boyunca şiddetli yağmur devam etti.Uzun zamandır unuttu sandığım yağmur beni tekrar yakaladı.Böylece hafif nemli birşekilde 18 saat sürmesi beklenen yolculuğum başlamış oldu.Şaka gibi ama bu benim gezimin son otobüs yolculuğu olacaktı.Zira Buenos Aires benim gezimin son durağı.

                                                                              18/02/2013 Pazartesi




 









































 
 

18 Şubat 2013 Pazartesi

BREZİLYA TARAFINDAN İGUAZU ŞELALELERİ


Tam dedikleri saatte yani sabah 9:00 da İguazu’ya vardık.Ancak ben, dün gece ki yolculuğumun 1/3’nü koca otobüste tek başıma geçirdim.Sabah bir tek bana sabah kahvaltısı servisi yaptılar.Çok komik bir durum oldu tabii ki de.Ama sabah gün doğumunu böylece en ön koltuğa geçerek, büyük pencerelerden keyifle seyrettim.Zaten İguazu’ya yaklaşırken tabiat birden değişti ve Amazon durumları kendini göstermeye başladı.Otogarda biraz Buenos Aires için ve şelalelerin Berezilya tarafını nasıl görebilirim diye araştırma yaptım.Sonra otogara yakın bir hostelde bu sefer banyosu içinde tek kişilik ve de klimalı bir oda tuttum.Hava çok sıcak olduğu ve yoldan geldiğim için öncelikle bir duş aldım.Günde sadece 3 kez kalkan ve tek bir otobüs firmasının gittiği Brezilya tarafı için saat 10:30 otobüsüne yetişerek bilet aldım.Böylece Güney Amerika kıtasında ki 7.ci ülkem olan Brezilya’ya da ayak basmışoldum.Otobüse bindikten 20dk. sonra Arjantin çıkış damgasını vurdurduk ve hiç Brezilya sınırında bir işlem yaptırmadan doğrudan geçtik.Toplam bütün yol ve işlemler 1 saatte bitti ve biz 11:30 da İguazu şelalelerinin Brezilya tarafında indik.Milli park giriş ücretini de Arjantin Pesosu olarak ödedim.Böylece konuşmalar ve plakalar dışında Brezilya’ya geçtiğimi anlamadım bile.Kapıdan aldığım harita ile park içinde çalışan otobüslere binerek yarım saatte şelalelerin olduğu yere vardım.2km. lik bir patikayı takip ederek, zaman zaman seyir teraslarından fotoğraflar çekerek yürümeye başladım.Yağan yağmurlardan olsa gerek su çok çamurlu akıyordu.Fakat görüntü gerçekten etkileyiciydi.Çok geniş bir alandan, çok fazla şelale akıyordu.Bugün Pazar olmasına rağmen çok fazla kalabalık yoktu.Bazen tur otobüslerinin kalabalığı oluyordu ve tabii ki Japon turistler.Hava yine çok sıcak ve çok nemli olduğu için ben hemen terlemeye başladım.Bereketşelalelerden gelen sulu rüzgar biraz insanı serinletiyordu.En son köprülerle,ıslanmayı göze alarak şelalelerin altına kadar gittim.Sonra asansör ile tekrar yukarı çıkarak, kafeteryaların olduğu bölümde bir şeyler yedim.Saat 15:00 te kalkan dönüş otobüsüne binerek tekrar Arjantin İguazu’suna döndüm.Otogardan yarın akşamüstü 17:30 da kalkan Buenos Aires biletimi alarak kendimi hostele attım.Sıcakta odanın klimasını çalıştırarak biraz dinlendim.Sıcak biraz hafifleyince, İguazu’yu keşfe çıktım.Önce Plazasına sonra da yakınlarda ki İguazu nehrinin kıyısına gittim.Üç ülkenin(Brezilya,Arjantin,Paraguay) topraklarını birbirinden ayırarak,üç koldan akan nehir, burada birleşerek yoluna devam ediyor.Benim ulaştığım tepeden üç ülkenin toprakları da çok rahat görülebiliyor.Nehir kenarında bir akşamüstü yürüyüşü yaptım, güneşi batırdım ve merkeze döndüm.Hava kararmaya başladığı için bir yerlerde karnımı doyurarak, yine sıcaktan bayılmış bir halde klimalı odama kavuştum.Yarın sabah şelalelere daha yakın olan Arjantin tarafına gideceğim ve tahmin ederim sıcakta daha fazla dolaşmam gerekecek.Akşama yine yolculuk var, son durak olan başkent Buenos Aires’e gidiyorum.Belli mi olur belki günü birlik Uruguay’ın başkenti Montevideo’ya da uğrarım.


                                                                     17/02/2013 Pazar




 





































 

PİYANGODAN SANTA FE ÇIKTI

O kadar şarap ve biranın üzerine, otobüste nefis bir uyku iyi geldi.Nerdeyse bütün gece uyumuşum.Sabah gözümü açtığımda Santa Fe’ye çok yakın olan bir kasabadaydık.Saat 10:30 gibi otogara vardık.Klimalı otobüsten inince sanki fırına girmiş gibi oldum.Sabah daha o saatte etraf yanıyordu.Rio Uruguay denen bir otobüs firmasından İguazu’ya en erken saat 17:00’de otobüs olduğunu ve ertesi sabah saat 9:00 da varabileceğimi öğrenince bir plan yaptım ve aynı gün o otobüse biletimi aldım.İnformasyon office’den bir harita alarak Santa Fe’de yaklaşık 6 saat neler yapabileceğime baktım.Üstelik büyük sırt çantamı bırakacak bir yer bulamadığımdan ona göre hareket etmem gerekiyordu.Yakınlarda büyük bir gölün bulunduğu parkı bulunca çok sevindim.Zira hava çok sıcak ve yüküm de ağırdı.Bir marketten yiyecek birşeyler,meyve ve içecek bir şeyler aldıktan sonra, parka doğru San Martin caddesinden yürüdüm.Yaklaşık bir 4km. gittim ama bana o sıcakta sanki 20km. yürümüşüm gibi geldi.Göl kenarında bir ağacın altına oturdum.Ayakkabıları,çorapları ve sırılsıklam olan üstümdekileri çıkardım.Hafif esinti altında biraz kurudum ve dinlendim.Bütün öğlen sıcağını orada göl kenarında geçirdim.Saat 15:00 gibi yine çantalarımı yüklendim ve merkez plazanın orada bir şeyler yedikten sonra, bir marketten yol alışverişi yaptım ve tekrar otogara döndüm.Çok kısacıkta olsa Santa Fe’yi de görmüş oldum.Artık kuzeye çıktıkça Amazonların sıcağı ve rutubeti iyice hissedilmeye başladı.Bereket otobüsler klimalı ve rahat, artık otobüslere evim gözü ile bakıyorum.Dönüşte kendime bir otobüs alıp, akşamları onda yatmayıplanlıyorum.Saat 17:00 gelen otobüsüme binerek tekrar İguazu yolculuğuma kaldığım yerden devam ettim.Bu sefer 16 saatlik bir yolculuk sonrası sabah saat 9:00 gibi İguazu’ya ulaşmış olacağım.

                                                                           16/02/2013 Cumartesi







































 
 

MAİPU'DA ŞARP BAHÇELERİNDE SARHOŞ OLDUM

Akşam bu sıcakta nasıl uyuyacağım diye düşünürken,bingooo.Meğer yatakhanede klima varmış.8 kişilik odada zaten 3 kişi kalıyorduk.Bir İngiliz(motosiklet ile dünya turu yapıyormuş,ben den daha delileri de var demek ki),bir Hollanda’lı kız ve ben.Tabii klimalı odada sabaha kadar deliksiz uyumuşum.Kalkınca bir de Arjantin kahvaltısı yapınca yola çıkmaya hazır hale geldim.Dünden aldığım halk otobüsü kartı ile 2 blok ötede bulunan duraktan, 10 numaralı Maipu otobüsüne bindim.Yaklaşık bir 45 dakika gittik.Zira bu şarap evleri ve bağların bulunduğu Maipu,Mendoza’nın 17 km.güney-doğusunda.İnince, durağa yakın olan ve hostel sahibinin tavsiye ettiği Coco Bisiklet’ten bir bisiklet kiraladım.Yanında birde gezilmesi beklenen şarap evlerinin işaretli olduğu bir harita verdiler.Saat 10:30 gibi yola çıktım.Ancak acayip bir güneş ve sıcak vardı.Ayrıca özel bir bisiklet yolu da bulunmuyordu.Yanımdan tırlar ve otobüsler geçtikçe sallanıyordum.Ünal dayının talebesi olarak bana vız gelirler.Öncelikle 7km.uzaklıkta bulunan Di Tomassoşarap bağı ve evine gittim.Burası en eski bağlardan biriymiş.Benden başka kimsecikler olmadığı için çok iyi İngilizce bilen bir kız bana bağları ve imalathaneyi gezdirdi.Tabii tur ve 4 adet şarap tatmak için bir bedel ödedik.Bu bağlarda Malbec ve Caberne Sevignion(yazmasını bile bilmem) üzümleri yetiştiriliyormuş.Yaklaşık mart başlarında hasat olacağı için,üzümler bayağıirileşmişti.Sadece kırmızı üzüm vardı.Bağlardan sonra,çok eski yaklaşık 180 senelik imalathaneyi gezdik.Artık tarihi eser olduğu için bu tanklarıkullanmıyor, sadece içine şişeleri koyuyorlarmış.Tanklar tuğladandı.Ben de bayağı bir şarap kültürü oluştu artık.Sıra şarap tadımına gelmişti.Kız iki kırmızı, bir beyaz ve bir de kendi özel Vino Genereso dedikleri bir şaraptan tattırdı.Kırmızıların biri fıçıda 1 sene beklemiş.Fıçıları da %70 fransız,%30 amerikan Oak ağacından yapılıyor ve sadece 3 kez kullanıyorlarmış.Ancak kendi özel şaraplarının, tatlı ama çok hoş bir meyvemsi tadı vardı.Bu kadar şarap kültürü yeter diyerek, yollara düştüm.En uçta ki yerden başladığım için dönüşyolunda yaklaşık 3 km. sonra bir bira yapım yeri (Cerveza Artesenal) görünce, sıcaktan bayılmış olan ben hemen içeri dalıverdim.Çok hoş olan bu yerde bir bardak sarı, bir bardakta buz gibi kırmızı birayı bir solukta içivermişim.Aç karnına şarap, üstüne bira biraz başımı döndürmedi değil.Ali’nin hatırı kalır sonra diyerek, bisikleti bırakacağım yere yakın bir zeytinyağı fabrikasını da geziverdim.Orada da zeytin ağaçlarını ve zeytinyağlarını tatdım.Ancak onların imalatı likörlerden de tatmamı istediler.Hele bir tanesi %75 alkol içeren bir likördü.Ben ondan da bir kadeh atınca zurna gibi oldum.Sıcak havada bisikleti zar zor teslim ettim ve yine aynı otobüsle Mendoza’ya geri döndüm.Bulduğum ilk yerden bir şeyler atıştırdım ve Central Park dedikleri bir parkta,bir ağaç altında göle karşı sıcağın geçmesini bekledim.Nerdeyse uyuyacaktım.Saat 18:00 gibi hostele dönerek eşyalarımı aldım ve otogara gittim.Saat 20:30 da gelen otobüsle 15 saatlik Santa Fe yolculuğum başlamış oldu.

                                                                           15/02/2013 Cuma






 








































 




























 























































 

15 Şubat 2013 Cuma

YİNE UZUN BİR YOLCULUK VE MENDOZA

Sabah yine odadakileri uyandırmadan saat 7:15 de ki otobüsüm için otogara gittim.Bu sefer araba biraz gecikti ve yarım saat rötarla kalktık.Öncelikle iki sahil kasabası olan Las Grutas ve San Antonio’yu geçtik.Burada tatilleri biten Arjantin’lileri alıp, yenilerini bıraktık.Daha sonra yol içeri girdi, yani batıya doğru yol almaya başladık.Saat 18:00 gibi orta Arjantin’in büyük şehirlerinden olan Neuquin’e vardık.Bu arada konforlu bir otobüs şirketi seçmiş olmalıyım ki sabah kahvaltısı,öğlen yemeği ve akşam yemeğini otobüste verdiler.Benim hazırladıklarımla birleşince iyi oldu.Neuquin’den de 13 saat yolculukla Mendoza’ya vardık.Bütün gece uyumuşum,iyi alıştım yollarda uyumaya.Sabah otogarda hemen bir daha ki durağım olan İguazi şelalesine gitmek için araştırma yaptım.Çok uzak olduğu için oraya değil ama yolun nerdeyse yarısı olan Santa Fe’ye Cuma akşamı saat 20:00 için biletimi aldım.Artık zaman daraldığı için iyi planlama yapmam lazım.Bilet işini halledince otogardan ayrıldım ve oraya 6 blok uzaklıkta bulunan Hostal Ruca Potu’ya yürüdüm.Bereket yerleri varmış.Ancak hava gittikçe ısınıyordu.Hostelin sahibi yaşlı amca (My Friend diyerek) çok iyi İngilizce konuşuyordu.Ondan birazşehir ve yarın bisikletle yapmayı planladığım üzüm bağları gezisi hakkında bilgiler aldım.Onun dediğine göre öğlen saatleri çok sıcak( 32-34 derece) ve nemli olurmuş.Bu nedenle vakit kaybetmeden eşyalarımı bırakarak merkezi keşife çıktım.Mendoza 1.000.000 nüfuslu oldukça büyük bir şehir.Ancak geçirdiği büyük bir deprem nedeniyle şehri başka bir yerde, yeniden inşa etmişler.Bu nedenle yollar çok geniş ve ızgara şeklinde sanki elle çizilmiş gibi.O yüzden çok eski binaları yok.Ortada büyük bir Plaza İndependencia ve onun dört köşesinde ise 4 tane küçük plaza yapmışlar.Bendeniz tabii ki de hepsini gezdim.Öğlen self servis bir vegeteryan lokantası buldum ve karnımı da doyurdum.Bu sırada öğlen sıcağı bastırınca hostele kaçtım, biraz dinlendim.Saat 16:30 civarı tekrar çıktım ve büyük plazaya yaklaşık 3km. uzaklıkta bulunan şehrin en büyük parkına General San Martin’e gittim.Gerçekten gezmeye kalksa insanın bir gününü alır.Ben sadece oldukça büyük olan gölün etrafında dolandım ve birazda çimenlerde keyif yaptım.Daha sonra merkeze dönerken bir yerde bisikletçiler görünce, durdum.Meğer bugün Mendoza Bisiklet turu başlıyormuş.Onun açılışıvardı,biraz orada vakit geçirdim.Karnımı merkez sabit pazarında yerel birşeyler yiyerek doyurdum ve yol yorgunluğu çökünce, hostelime döndüm.Yarın becerebilirsem, tek başıma şarap evlerini bisikletle gezmeye gideceğim.Umarım sarhoş olmadan döner ve saat 20:00 deki otobüse yetişirim.

                                                            13-14/02/2013 Çarşamba-Perşembe