Sabah ben yine erken kalkınca, Erkan biraz daha uyusun diye
sessizce çıktım ve hostel sahibesinin hazırladığı reçel,yağ ve kahveden oluşan
kahvaltımı balkonda yaptım.Daha sonra Erkan’da kalktı ve kahvaltısını
yaptı.Beraberce saat 10:00 gibi sahile paralel ama tepelerden giden Almanya
caddesinde uzun bir sabah yürüyüşü yaptık.Her biri ayrı bir mimari ve manzaraya
sahip evlerin önünden yürüyerek ünlü Nobel ödüllü şairleri Pablo Neruda’nın
şimdilerde müze olan evine vardık.Güzel bir bahçe içinde,hoş bir binaydı.Ben
gezmedim ama Erkan içini de gezdi.Bende güzel bahçesinde çiçekler arasında
Pablo Neruda’nın oturup şiirlerini yazdığı banklarda vakit geçirdim.Dün limanda
gördüğümüz Cruse gemisi hep birlikte buradaydı.Yaşlı Amerikalı turistler ünlü
şairin evini gezmekten çok mutlu görünüyorlardı.Oradan çıktık ve yokuş aşağı sahile
kadar indik.Sahil boyunca yürüyerek,limana yakın bir yerlerden bir ilkel
asansöre daha binerek bir başka seyir tepesine çıktık.Biraz dinlendik, biraz
fotoğraf çektik.Aşağı inerken bir bira ve şarap evine girerek,anlamadığımız Şili
şaraplarını inceledik.Ancak özel yapım bir soğuk bira bulunca dayanamayıp,adını
bile bilmediğimiz bir birayı paylaştık.Arası alkolle iyi olmayan iki kardeşten
ancak bu beklenir.Saat 15:00 doğru karnımız acıkınca dün önünden geçtiğimiz çok
eski(1908) bir bara (bar la Playa) girerek yemek yiyelim dedik.Erkan kendine
kızarmış balık ısmarladı, bende değişik olsun diye Pallia diye bir şey ısmarladım.Meğer
benimkisi çorba gibi suyla haşlanmış midye çıktı.Zaten deniz mahsulleri ile arası
olmayan beni aç kalmaktan sağ olsun Erkan kurtardı.Yarısında yemekleri değiştikte,
biraz aç kalmaktan kurtuldum.Ama barın ambiyansı gerçekten çok güzeldi,etrafta
Elvis ve Marilyn posterleri doluydu ve eski Amerikan filmlerinde ki barları
hatırlatıyordu.Yemekten çıktıktan sonra bir plazada biraz oturup yemekleri hazım
ettik.Plazanın bir kenarında kurulu bit pazarını dolaşarak, Şili eskileriyle vakit geçirdik.Demek ki
dünyanın her yerinde bit pazarları Pazar günleri kuruluyordu.Hostele bıraktığımız
sırt çantalarımızı almaya döndük.Hostel sahibi kadın bize bir bardak çay
ısmarladı ve biraz daha çene çaldık.Otobüsümüz saat 21:00 de olduğu için, özür
dileyerek vedalaştık ve otogarın yolunu tuttuk.Otogarda biraz oyalandık ve tam
vaktinde 12 saatlik Pucon yolculuğu başladı.Otobüste yeriniz rahattı ve
koltukları yatırdığımız gibi uykuya daldık.Erkan biraz yolun uzunluğundan
endişeli idi,ama ben alışkın olduğum için, ona biraz moral verdim ve ikimizde
bebekler gibi dağıtılan battaniyeleri üzerimize çekerek,Pucon’a kadar uyumuşuz.
20/1/2013 Pazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder