Sabah kalktığımda hala yağmur yağıyordu. Riobamba otobüsü
9:45’de olduğu için acele etmeme gerek yoktu.Çantamı topladım ve kahvaltıya
indim.Bu sefer kahvaltıda pancake,meyve ve kahve vardı.Hesabı ödedim ve yakın
olan otogara yürüyerek hafif çiseleyen yağmur altında yürüdüm.Riobamba, Banos’a
2 saatlik bir mesafede idi.Saat 12 gibi otobüsten indim ve bir taksiye binerek
burada ki hostelim Oasis’e gittim.Ortada güzel bir bahçesi vardı ve odalar onun
etrafını çevreliyordu.Tuvaleti olan bir odaya yerleştim.Çantamı bıraktığım gibi
kendimi sokaklara attım.Hostel şehir merkezine 5 blok uzaklıktaydı.Bana en
yakın olan Özgürlük parkına yürüdüm.Parkın bir kenarında çok heybetli bir
basalica vardı.Orada oturup biraz haritadan oryantasyonumu sağladım.Nerde ne
var,tespit ettikten sonra sırayla diğer meydanları gezmeye başladım.Yürürken
çok güzel binalar görünce hemen fotoğraflarını çektim.Şehir 180.000 nüfuslu ve
dümdüz bir yer,çok güzel eski taş binaları var.Esas parkı olan ve yönetim
binalarının da olduğu Maldonado parkına geldiğimde hummalı bir çalışma
yapıldığını gördüm.Zira yılbaşı geliyordu ve meydanların süslenmesi
gerekiyordu.Bütün ağaçlara ışıklar, süsler asılıyordu.Hava çok soğuk
değildi,ama benden başka kısa kollu gezen yoktu.Burası 2750 m. Yükseklikte bir
şehir.Yavaş yavaş buraya gelme sebebim olan Şeytanın Burnu(Devil’s Nose)
treninin istasyonuna yaklaşmıştım.Tren istasyonu çok hoş bir binaydı ve şehrin
tam ortasına yapılmıştı.Ancak içeri bilgi almak için girdiğimde biraz hüsrana
uğradım, çünkü tren yolunun buradan Alausi denen kasabaya kadar olan kısmı yağmur nedeniyle tahrip olmuştu.Bu
nedenle trene binmek için 2 saat uzaklıktaki Alausi’ye gitmem gerekiyordu.Olsun
trenin rotası,kalkış zamanı, fiyatı ve kaç saat sürdüğü hakkında gerekli
bilgileri almış oldum.Ancak yeni bir plan yapmam gerekiyordu.Tam bir şeyler
düşünürken, bir ekvatorlu yaklaştı ve bana sen dün Banos’taydın değil mi diye
sordu.Meğer beni kır saçlarımdan ve sakalımdan tanımış.O çok az İngilizce, ben
yarım yamalak İspanyolcamla anlaşmaya çalıştık.Bana burada ne yapacağımı filan
sordu, bende aslında trene binmek için geldiğimi ama buradan değil Alausi’den
binebileceğimi öğrendiğimi söyledim.Bana Alausi’ye nasıl gideceğimi, terminalin
yerini filan anlattı. Dünyanın en yüksek dağlarından olan Chimborazo volkanın
(6310m.) buraya çok yakın olduğunu okumuştum ama o kadarda değil demiştim kendi
kendime. Adam bana oraya gidip gitmeyeceğimi sorunca ben, tabiî ki hayır ben o
kadar fit değilim filan dedim.Adam istersem bir arkadaşının volkanın çıkış
noktasına kadar günlük turlar yaptığını söyledi.Kamyonetle base kampa kadar
çıkıp biraz fotoğraf filan çekersin, istersen de biraz yürüyüş yaparsın
dedi.Ama o yükseklikte yürümenin zor
olduğunu biliyordum.Bazı göller olduğunu ve base kampa kadar gidilebildiğini
söyleyince biraz kanım kaynadı ve pazarlık yaptım.Yarın saat 8 de beni
hostelden alacak ve 5 saatlik bu turu yaptıktan sonra beni otogara
bırakacaklar.Oradan da otobüsle 4 saatlik mesafedeki Alausi’ye gidebilecektim.Bu
kadar yüseklikteki bu dağın dibine kadar gelip bu fırsatı kaçırmak
istemedim.Hadi hayırlısı, blogumun adına yaraşır bir özgürlük hareketi
yaptım.Daha sonra karnım acıkmıştı ve daha öncede yazdığım gibi buradaki sabit
pazarı(Mercado Merced)buldum ve tamda düşündüğüm gibi halk tipi bir yemek
yedim.Hava yavaş yavaş bozmaya başlayınca hostele gitme vaktinin geldiğini
anladım.Yolda bir külah da dondurma ısmarladım kendime.Saat 18:00 gibi hostele
geldim ve kendime bir çay yaparak biraz dinlenmeye çekildim.Bakalım yarın
dünyanın merkezine en uzak olan bu dağa ne kadar yaklaşabileceğim.Adam resmen
kanıma girdi.
2 yorum:
Bu guzel yazilara, hic yorum yok diye gorunce icim kaldirmiyor, hemen salliyorum bir tane.
Ozlemisindir memleketi: Trabzon 1461 diye bir amator vari takim Galatasaray'i Kupa'dan eledi :-)
Cem'in "c" si cikmis. Ama anlamissindir futbol muhabbetinden kim oldugumu :-)
Bir de unuttum: Basket maci gordugunde girer insan maca gosterir bizde ak sakalli dedeler nasil oynuyor :-)
Yorum Gönder