Sabah 8:00’de kalkacak olan tren için 7:00 kalktım ve bir
çörek ve kahve kahvaltısı sonrası yakın olan istasyona gittim. Meğer benden
daha heyecanlı olan turistler de varmış.İstasyona vardığımda 15 kişi filan
oradaydı.Çoğunluk turla sırf bu trene binmek için gelmiş,hepsinin yanında tur
rehberleri filan vardı.Tren tam 8:00 de kalktığında herhalde 30 kişi filan
vardık.Toplam yolculuk tahmini 2.5 saat filan sürecekti.Tren 15km. gidecek ve
15km. gelecekti. Ama aşağı yukarı bu iki istasyon arasında 800-900m irtifa
farkı vardı. Çok hoş bir vadinin kenarından 30 dk. filan gittik. Şansıma hava
dünün aksine günlük güneşlikti.Daha sonra çok dik bir yolu zig-zaglar yaparak
indik ve Sibambe denen istasyona vardık.Ama tren biraz daha ilerledi ve meşhur
Şeytan’ın Burnunu görmemiz için durdu.Trenden indik ve fotolar çekildi.Meğer
indiğimiz o dik tepenin adıymış Devil Nose.Benzemiyor da değil, iki tarafında
kayadan iki gözü ve ortada da sivri bir burun var gibi duruyor.Esas önemli olan
o tepeyi inerken tren yolunda bulunan zig-zaglar.Neyse tren tekrar istasyona
geldi ve bizi orada yerel kıyafetlerle dans eden gençler karşıladı.Bu
istasyonda tam 1 saat durduk.Bu sürede oradaki müzeyi gezdik ve fiyata dahil sandviçten
ve kahveden oluşan yemeğimizi yedik.Neyse ki trende hem İspanyolca hem İngilizce
konuşan bir rehber gerekli bilgileri veriyordu.Meğer bu yolun yapımında
yaklaşık 5000 kişi çalışmış.Ama 2500 kişisi dinamit patlatılması sırasında ki
kazalarda ve sıtma,tifo gibi hastalıklardan yol bitimine kadar ölmüş.Aslında bu
yol güneyde bulunan Cuenca ve Guayaquil şehirlerini Quito’ya bağlamak için 1850
ile 1910 yılları arasında yapılmış ama
daha sonra toprak kaymaları ve sel nedeniyle tahrip olmuş.Şimdilerde tekrar
hayata geçirmeye çalışıyorlar.Moladan sonra tekrar trene bindik ve aynı yolu
geri döndük.İstasyonda inince hostele gidip sırt çantamı aldım ve Cuenca yollarına
düştüm.4 saat süren bir yolculuk sonrası Cuenca’ya saat 15:00 gibi vardım ve
bir taksiye atlayarak hostelim olan Hogar Cuencano’ya yerleştim.Hemen çıkıp bir
şehir turu attım.Bu şehirde aslında 500.000 nüfusuyla Ekvador’un güneyinin
başkenti gibi.Bir düzlüğe kurulmuş ve yine çok güzel kolonyal binaları ve bir
sürü kilisesi var.Park ve plazalarını saymıyorum.Dar sokakları ve ortasından
geçen bir de nehir(Rio Tomebamba) var, Ekvador’un Quito ve Guayaquil’den sonra
3. Büyük şehri ve 2530 m. Yükseklikte kurulu.Sabahın aksine burada hafif bir
yağmur çiseliyordu.Olsun bana engel olamaz.Hemen hemen bütün önemli yerleri
gezdim, zira yarın için yakınlardaki Cajas milli parkına gitme planlarım
var.Akşamüstü en merkezi parkı olan Park Calderon’a bakan Raymipampa restoranda
yemeğimi de yedikten sonra yol üstündeki Kahve Ağacı adında ki bir cafe de bir
de kahve içerek günümü sonlandırdım.Şimdi hostele gidip dinlenme vakti.Yarın
gölleri ile meşhur Park Nacional Cajas’a
gidip biraz yürümek istiyorum.
12/12/2012 Çarşamba
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder