Gece yatarken adam beni eker mi diye düşünmedim değil.Ama olsun
ben sözümde durayım da,olsun gelmesin,diyerek sabah yakındaki bir pastaneden
çöreğimi yedim ve saat 7:45 te hostelin önünde beklemeye başladım.Adamın adı Joel
ve tam 8 de kapıya geldi.Merhabalaştıktan sonra benim sırt çantasını bagaja
attık ve yola çıktık.Meğer adam hem rehberlik yapıyor hem de taksi şoförüymüş.Tarzanca
konuşmaya başladık.Bana yolda kahvaltı yapıp yapmadığımı sordu, bende belki
değişiklik olur diye yapmadım dedim.Hemen bir yerde kenara çekti ve sana
yöresel bir kahvaltı yaptırayım dedi.Mısırdan peynirli pişi gibi bir şeyle bir
bardak kahve içtik.Kahvaltı dediği buymuş meğer.Sonra yola devam ettik.Şehirden
Chimborazo volkanı 35 km. kadar, ama çıktıkça çıktık.Yolda bulutlar elverdikçe
resimler çektik.Hayatımda herhalde bu kadar yükseğe çıkmamıştım.4850 m de ki
ilk base kampa kadar toprak bir yoldan kıvrılarak çıktık.Burada bulunan dağ evinin
içini filan gezdik.Daha sonra biraz yürüyelim dedi ve 200 metre daha bu sefer
yürüyerek çıktık.Bu yükseklikte hareket etmek bile çok zor, insanın nefesi
kesiliyor.Etrafta hep mezar taşları vardı.Buraya tırmanmak isteyen o kadar çok
insan ölmüş ki,her taraf onların anısına dikili taşlarla doluydu.Chimborazo
bize bir türlü yüzünü göstermedi, hep bulutları arkasına saklandı.Ama yinede
çok muhteşem bir volkan.Biraz bizim Erciyesi andırıyor sanki.Biraz daha
oyalandıktan sonra dönüşe geçtik.Yolda bir çift bize el etti,adam bana alıyım
mı diye sorunca hemen al dedim.O anda inanılmaz, hatta imkansız bir şey
oldu.Binenlerden kız, Avustralyalı bana nereli olduğumu sorunca arkadan bir
çığlık koptu, meğer diğer çocuk Türk’müş.Adı Yusuf,İstanbul-Şişli denmiş.Four
Seasons ta çalışıyormuş, askerliği gelince arabasını filan satıp buralara 1
seneliğine gezmeye gelmiş.Tabii ikimizde şok olduk.Sohbet, muhabbet başlayınca
bizim rehber ve kız öylece kalakaldılar.Çocuk daha geleli 10 gün olmuş ve kızın
peşine takılıp gezmeye başlamış.Kız ise 1 senedir buralardaymış.Yani benim 3 ay
hiç bir şey değilmiş.Geldin mi böyle gelicen kardeşim.Sonra adam bizi otogarda
bıraktı ve vedalaştık.Onlar Banos’a gidiyorlarmış.Ben Alausi otobüsüne biletimi
aldım ve yola çıktım.Seyyahlık böyle bir şey herhalde: merhaba ve arkasından
güle güle.Yol 2 saat sürdü ve Alausi’ye saat 14:00 de vardım.Zaten çok küçük
bir kasaba, hemen hostelimi(hostel Europa)buldum ve yerleştim.Bir yerel
lokantada karnımı doyurduktan sonra, doğru tren garına gittim.Yarın sabah 8
için biletimi aldım.Bu arada her tarafı sis bastı,göz gözü görmüyor.Burası da
2350 m. Yükseklikte yine çanak gibi bir kasaba.Bir seyir yeri var oraya çıktım,
gerçekten avuç içi kadar bir yer.Hemen plazasını filan gezdim ve bir bar bulup kendime
yorgunluk birası ısmarladım.Saat 19:00 gibi de hostelime döndüm.Yarın Şeytanın
burnunu görmeye trenle gidiyorum, bakalım onun mu benim mi burnum daha büyük.
11/12/2012 Salı
2 yorum:
Hocam senin bu blog donuste kitap olma yolunda ilerliyor, haberin olsun :-)
Armi, bu Lama cok sevimliymis gelirken getir bir tane :-)
Saka bir yana hemen 5000 m uzeri bir yerlere gitmem lazim bayragi sana kaptirdik :-)
Yorum Gönder